Aydın Öncel
Ekonomist
Dünyanın hiçbir ülkesinde gündemin bu kadar hızlı ve kolay değiştirildiğini görmek mümkün değildir. Yoksulluk, işsizlik, işçi ve emekli ücretleri, barınma sorunu, kadına şiddet, çocuk cinayetleri, hayvan katliamı, eğitim ve sağlık sistemindeki çürüme ve daha gündeme dair ne varsa yerini bir anda “Anayasa” değişikliği ve yeni “çözüm” sürecine bıraktı… MHP lideri Devlet Bahçeli’nin tarihi konuşmasıyla dikkatler Kürt sorununun çözümüne yönelik gelişmelere çevrildi…
İlk açılım
İlk açılım süreci 1985 yılında Turgut Özal tarafından başlatılmıştı… AK Parti iktidarında, 2003 yılında çıkarılan yasa sonrası dikkat çeken ilk işaret, dönemin Başbakanı Erdoğan’ın 2005 yılındaki Diyarbakır konuşmasıyla verilmişti… Takvim yaprakları 15 Ağustos 2009 tarihini gösterdiğinde ise İmralı’dan konuyla ilgili yol haritası bekleniyordu… Ancak hükümetin, daha açıklama gelmeden harekete geçmesi ve Cumhurbaşkanı Abdullah
Gül’ün bölgeye yaptığı bir ziyarette Güroymaklılara, “Norşinliler” diyerek seslenmesiyle fitil birden ateşlendi… Hatta konuyla ilgili gelen eleştiriler üstüne, Atatürk’ün de bölge için aynı ismi kullandığı iddia edilmiş ve Nutuk’un incelenmesi yönünde tavsiyelerde bulunulmuştu… Ancak söylendiği gibi Nutuk incelendiğinde; “Nurşinli Büyük Şeyhlerden Şeyh Ziyaettin Efendi Hazretlerine” başlıklı belgenin 13 Ağustos 1919 tarihli olduğu görülmüştü. Nurşin, Cumhuriyet’in ilanından çok sonra Güroymak ismini almış dolayısı ile Atatürk,
Güroymaklılara, Nurşinliler diye hitap etmemişti…
Algı yönetimiyle adı birçok kez değiştirilen ve ilerleyen yıllarda BOP kapsamında hazırlandığı hemen hemen
herkes tarafından kabul edilen girişimler, masada yer alan tarafların sürekli zarar görmesine, ciddi kayıplar yaşamasına zemin hazırlamıştır. Etnik ayrışmayı tetikleyerek, emperyalizmin işini kolaylaştıran her türlü girişimin kimseye yarar sağlamadığı, defalarca deneyimlenerek kanıtlanmıştır.
Kutu dolu
Daha haftalar önce ana muhalefeti “DEM”lenmekle eleştiren iktidar ortağı MHP’nin uzattığı el ve Öcalan’a yapılan Meclis daveti, yeniden ısıtılan sürecin samimiyetiyle ilgili şüphe uyandırırken, CHP’nin “Kürtlere, Türkiye Cumhuriyeti’nin sahibi olmayı teklif ediyorum.” diyerek el yükseltmesi, kutunun her zamankinden daha büyük ve dolu olduğunu gösteriyor. Gülten Kışanak’ın, “29 Ekim” hatırlatması ve el yükseltme yarışına girenlere çağrıda bulunmasıyla bu durum adeta doğrulanmış oldu. İktidar çevrelerinin “devlet aklı” savunması, farklı cephelerde yerini “üst akıl” iddiasına bıraktı.
Bugüne kadar Kürt sorununa dair hiçbir plan, program sunmayan ve görüş bildirmeyen, hepsinden önemlisi sorunun muhatabı HDP’yi altılı masaya dâhil etmeyen CHP tarafından da destek bulan, fakat yine kimsenin tek satırından bile haberdar olmadığı yeni çözüm süreciyle eş zamanlı olarak anayasanın değiştirilemez dört maddesinin tartışmaya açılması, elbette bir tesadüf değildir. Tüm bunlar, hedeflenen sonuç açısından kendi içinde oldukça tutarlı, birbiriyle çelişmeyen, aksine örtüşen gelişmelerdir!
İsrail’in, Filistin ve Lübnan saldırıları sonrasında hedefinin Türkiye olacağı iddiası birinci ağızdan dillendiriliyorsa, bu söylem önemsenmelidir! Bu saldırıların, İran, Suriye ve Türkiye topraklarını da kapsayan yeni bir Kürt devletinin kurulmasıyla sonuçlanacağı yönündeki görüşler, her ne kadar hayata geçirilmesi zor da olsa öyle yabana atılacak türden değildir!
Son perde
AK Parti iktidarının ilk açılımı sürecinde ortada açıklanmış bir proje, hazırlanmış bir taslak, yapılmış yazılı ya da sözlü bir mutabakat olmaması nedeniyle masadan aynı hızda kalkılmış, sonrasında çıkan çatışmalarda büyük can kayıpları dışında, yüzlerce insan özgürlüğünden edilerek, tutuklanmıştır. Demokrasi ve barış için düzenlenen mitinglere yapılan saldırılarda onlarca insanımız katledilmiştir!
Aynı hataların tekrarlanmaması için bu defa sürecin yasayla güvence altına alınarak, meclis çatısı altında yürütülmesi artık bir zorunluluktur! Toplumsal mutabakat; halktaki barış umudunun yeşertilmesiyle mümkündür! Bu da ancak şeffaflıkla sağlanabilir. Toplum, bu hak için fazlasıyla beklemiş ve çok ağır bedeller ödemiştir!
Hikâyedeki aktörlerin önemli bir kısmının hâlâ aynı kişi ve gruplardan oluştuğu göz önüne alındığında, son gelişmelerden, daha önceki girişimlerin sonuçlarından farklı bir şey beklemek ne kadar doğru olur, o da tartışılır… “Hegel, bir yerde, dünya çapında tarihi öneme sahip bütün olay ve kişilerin adeta iki kere sahneye çıktığından söz eder. Şunu eklemeyi unutur: Birinci seferinde trajedi, ikincisinde ise komedi olarak” der, Karl Marks. BOP’un son perdesinde, tüm bunları canlı olarak izleyeceğiz gibi gelişiyor her şey! Sonu iyi olsun!
Kaynak: Gazi Mustafa Kemal(Atatürk)-NUTUK/SÖYLEV 3.Cilt Vesikalar/Belgeler 2. Baskı S.1283 – Türk Tarih Kurumu Yayınları